> Kaliteli olmak... Herkesin dilindedir bu laf, dilindedir de nedir bu
> kaliteli olmak? Ya da ben ne anlıyorum bundan? Ama katılırsınız ama
> katılmazsınız; ben size ne anladığımı aktarayım isterseniz sevgili
> dostlarım. Gerisi sizin bileceğiniz iş...
>
> Kaliteli olmak... sabah evinizden çıkarken ailenizin arkanızdan hayır
> duası etmesidir. Evet dostlar, hayat dediğimiz şey o kadar kısa ki;
> sevdiklerimiz elimizden yitip gittiğinde "ah keşke onu bu kadar
> üzmeseydim, bir hayır duasını alsaydım" demek birçok şey için geç
> kaldığımızı vurur suratımıza. O yüzden bizi seven insanların kıymetini
> onların sağlıklarında bilmek lazım. Bunu yaparsak zaten onların hayır
> duasını da almış oluruz.
>
> Kaliteli olmak... komşularınıza hasta olduklarında bir çorba ısıtacak
> kadar yakın; evlerine kaçta girip kaçta çıktıklarıyla, evlerine kimin
> geldiğiyle ilgilenmeyecek kadar da mesafeli olmaktır. Birçoğumuz
> komşularımıza iyilik yapmanın, onların özel hayatlarının en kuytu
> yerlerine kadar bilmemize ve yine onların özel hayatlarına müdahale
> etmemize hak sağladığını düşünür. En azından benim komşularım böyle.
> Hani deriz ya, "şu ecnebilerde çok soğuk" diye. Biz de "sıcak" olmakla
> "saygısız" olmayı birbirine karıştırır dururuz.
>
> Kaliteli olmak... bir dostunuzla iyi iken sizinle paylaştığı şeyleri,
> günün birinde dargın düştüğünüzde saklamayı bilmektir. Maalesef her
> gün televizyonlarda görüyoruz, gazetelerde okuyoruz. Çok uzaklara
> gitmeyelim; komşularımız, akrabalarımız arasında da tanıklık
> ettiklerimiz oluyordur. Bir zamanlar canciğer arkadaş, dost olan
> kişiler; olası dargınlıklarında bildikleri bütün şeyleri yaymaktan hiç
> çekinmiyorlar. Bu ne kadar iğrenç bir davranıştır böyle?
>
> Kaliteli olmak... ırk, din, dil, cinsiyet, cinsel tercih, renk (daha o
> kadar kavram eklenebilir ki buraya) ayrımı yapmaksızın insanlara
> önyargısız bakabilmektir. Çevremizde gördüğümüz bizden farklı
> durumdaki insanları, o halleriyle kabul etmeyi öğrendiğimizde birçok
> sorunun da üstesinden gelebileceğimiz gün gibi aşikârdır. İnsanları
> sınıflandıran bizler değil miyiz? Onlara bir fırsat vermeden,
> kalıplara sokan da biz değil miyiz? O zaman sorun kabul ettiğimiz
> şeyleri yaratan da bizleriz.
>
> Kaliteli olmak... üstünüz başınızın "marka" giysilerle kuşanmış olması
> değildir. Kıçınızdaki kotun "dizel" ya da "kurşunsuz" olması sizin
> kalitenize bir şey katmaz. Ya da ceketinizin "pierre cardin" yerine
> "ömer usta-mardin" olması değerinizi düşürmez. Mesele yüreğinizin çapı
> ile alakalıdır aslında. Oraya kaç kişi sığdırabildiğinizle
> ilişkilidir. İç dünyanız kötü ise, bu durumu bir yere kadar
> giysilerle, süslerle örtebilirsiniz. Bir yerden sonra ise hiç biri
> gizleyemez sizin değerinizi ya da değersizliğinizi.
>
> Kaliteli olmak... her yeni öğrendiği bilgi yüzünden (daha 1 gün önce
> kendisinin de bilmediğini unutarak) o bilgiyi bilmeyenlere karşı
> yukardan bakmamaktır. Hepimizin bildiği üzere bilginin sonu yok. Her
> gün yeni bir şey öğreniyoruz. Ama bu bilgilerden önce öğreneceğimiz
> ilk şey alçakgönüllülük olmalıdır. Mütevazılıği kavrayamamış bir kişi
> "ayaklı ansiklopedi" olsa bile toplumda pek de sevilen bir kişi olmaz.
> Bunun yanında alçakgönüllü olacağım diye de, "cahil"in karşısında
> susmak da olmaz. Kaliteli insan bu dengeyi de ayarlayabilen insandır
> zaten.
>
> Kaliteli olmak... yüreğinde nefret tohumları yerine, sevgi çiçekleri
> barındırabilmek ve bunu yaparken de bir karşılık beklememektir.
> İnsanlar için sevmek, nefret etmekten daha zor olabilir. Hele ki
> sevgiyi ifade ettiğinizde "light", nefreti ifade ettiğinizde "reis"
> olarak nitelendirildiğiniz bir toplumda yaşıyorsanız bu durum
> hakikaten zordur. Ama zor olan her şey güzeldir de. O yüzden zor
> olanı seçip sevmeliyiz birbirimizi. Futbolu çok seven birisi olarak
> benim taraftarlık tanımımda bu doğrultudadır: "kaliteli taraftarlık
> diğer takımlardan nefret etmek değil; kendi takımına sevgi
> beslemektir..."
>
> Kaliteli olmak... bir yarışı, bir mücadeleyi kaybettiğinde, kazananı
> alkışlamayı bilmektir. Bu hayatın her alanında geçerlidir, sadece
> sporla sınırlamamak lazım. Yani hayatın kendisi zaten bir yarıştır, bu
> yarışta gerisinde kaldığımız kişileri tebrik etmeyi bilmeliyiz. Ve
> önüne geçtiğimiz kişileri de hor görmemeyi tabi ki.
>
> Kaliteli olmak... insanların arasını düzeltmek için uğraşmaktır. Dünya
> ahalisi olarak giderek birbirimizin kuyusunu kazmaya merak saldığımız,
> insanların kavgalarını izlemekten zevk aldığımız şu günlerde asıl
> yapılacak işin insanların küskün oldukları kişilerle arasını düzeltmek
> olduğunu nasıl da gözden kaçırıyoruz? Biz; hakaret işitmekten, kavga
> seyretmekten haz alan bir toplum değildik, neden bu hale geldik
> bilmiyorum. Sadece çocuklar için çok üzülüyorum.
>
> Kaliteli olmak... karşındaki insana güvenmektir. Son zamanlarda canımı
> sıkan şeylerden birisi de insanlarda güven duygusunun kalmaması. Bu
> duygunun olmadığı yerde yaşamak çok acı veriyor bana. Dostlarıma her
> zaman söylediğim bir şey var: "Karşınızdaki kişilere güvenin. Belki bu
> koşulsuz güveniniz sizin çoğu kişiden kazık yemenize sebep olabilir.
> Ama aslında kaybeden siz olmuyorsunuzdur. Çünkü birbirine güvenmekten
> bu kadar korkan bir toplumda, sizin gibi herkese güvenen birisinin
> güvenini boşa çıkarmak, o kişinin kaybı olur. Neticede güveninizi
> esirgemediğiniz kişiler içerisinden bir tane "düzgün" insan çıktı mı,
> (diğerlerinin hepsi "menfaatçi" olsa bile) bütün hepsine bedeldir,
> unutmayın."
>
> Kaliteli olmak... hoşgörülü olmaktır. Herkesin bir insan olduğunu,
> herkesin hatalar yapabileceğini aklımızdan çıkarmamak gerekir. Bir
> kimsenin karşısındakini affetmemesi için (kaldı ki affetmek kavramı
> bile insana has bir kavram değildir bence), kendisinin insanüstü bir
> yaratık olması gereklidir bence. Çünkü eğer o da insansa onun da
> hataları, kusurları olmuştur ve her an yenilerinin olması da
> muhtemeldir.
>
> Kaliteli olmak... gördüğümüz bir haksızlık karşısında, haksızlığın bize
> yapılıp yapılmadığına bakmaksızın ortada bir haksızlık olduğunu
> söyleyebilmektir. Maalesef artık sadece ucu bize dokunan
> yanlışlıklarda sesimizi çıkarır olduk Böyle olunca da, haklının sesi
> hep "cılız" kalıyor ve hep haksızlar kazanıyor.
>
> Sevgili dostlarım daha o kadar çok şey ekleyebiliriz ki bu satırlara.
> Ama sanırım bu kadarını bile yapabilsek baya bir yol kat etmiş oluruz.
> Sevgilerimle...
>
>
>