Gidiyor musun diye sorma bana. Gönderen sensin. Ne terk etmeyi istedim
seni, ne de daha yaşamadığımız bu aşkı toprağa gömmeyi. Senin kadar
öfkeliyim ben de, senin kadar endişeli...
Bir dokunuşunla bin kenti yıkacak güç verirdin bana, ama inandıramadım
seni. Sen sorgularken beni kafanda, ben gözlerinin içine bakıyordum
kuşkuyla. Bir tek sözün bağlardı beni sana, oysa sen hep susmanın
koynunda..
Aşkın içine bir kez girdi mi kuşku, teslim alır bedenleri de. Sütten
çıkmış at kaşık değildim ama yalanı sokmadım iki kişilik dünyamıza.
O dünya ki, bazen minicik bir odada bazen kentin ortasında şekillendi.
Nasıl da güzeldi. Zaten varsın diye her şey güzeldi ama sen buna
inanmadın.
Ah bu sorular... Yaşamak varken sevdayı delice, niye boğarız sorularla?
Nasıl ikna edebilirdim seni? Ben ’aşk’ dedikçe sen ’hayır’ dedin. Zaten az
konuşan sen, olumsuz ne kadar sözcük varsa bulup çıkardın ortaya. Ben bir
şey diyemedim.
Ne kadar zarar vermişim sana meğer... Nasıl değiştirmişim seni... Oysa hiç
böyle düşünmemiştim. Kimseye zarar vermek istemem ben. Kimseyi olduğundan
farklı bir hale getirmek istemem. Ama öyle oldu işte... Demek ki
gitmelerin zamanı geldi şimdi.
Çocukluğuna sığınır atlatırsın bu acıyı. Ne sevişmelerimiz kalır aklında
ne sevda sözlerimiz.Rahat ol artık. Surat Yapman için bir neden kalmadı.
Tedirginliğinin sebebi be kalktı ortadan.
Gidişim yürekten değil, zorunluluktan. Sanma bu toy sevdayı başka
kimliklere taşırım. Sanma ki benden sakladığın gülüşlerini yalancı
yüzlerde ararım. Seni de götürürüm yüreğimde. Yokluğunu taşırım.
Bulup bulup kaybettim seni.. Ne yazık ki toz-duman edemedim kuşkularını,
ne yazık ki kalamadın bana. Öpücüğümün kokusu kalacak kapının eşiğinde.
Kokladıkça bizi bir yanlışa mahkum ettiğini anlayacaksın.............